25 Temmuz 2007 Çarşamba

Flaneur Yada Yeniden Yollara Düşmek

Bir kente sevdalanmak nedir bilir misiniz? Ben işte böyle bir tutkunun esiri oldum. Bu kenti uzaktan gördüğüm anda içimi tuhaf bir ürperti kaplar ve bu ürperti göğüs boşluğumdan tüm vücuduma yayılır. Ama bir flaneur'ün kaderidir köksüzlük, yersiz yurtsuzluk. Aslında kader demek de yanlış olur bu duruma, çünkü bir flaneur kendi yapıp etmeleriyle ve seçimleriyle gelir bu noktaya. Pişmanlık mı, yoktur flaneur'ün lügatında, o hayata evet demeyi seçmiştir çünkü. Hayat bazı insanları filozof olmaya zorlar,onlar sıradan insan olmaya çabaladıkça daha da dalarlar bu dünyanın derinliklerine. Bu bir insanın bataklıktan kurtulmaya çalışması gibidir, debelendikçe daha derinlere çeker bataklık insanı. Ancak felsefeyi bataklığa benzetmek değil amacım, yanlış anlaşılmasın. Evet dostlar yine yollar çıktı önüme bakalım bu ihtiyar zihin daha ne kadar taşıyacak bu bedeni yollarda. Zira uçurumun kenarındaki köksüz ağaç gibidir flaneur'ün varoluşu. Çılgınlığa teslim ediverir bir anda varoluşunu, tüm eski deliler yada tüm flaneur filozoflar gibi.

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Sadece Ben Varım

Son günlerde yaşadıklarım insanın ne kadar yalnız bir varlık olduğunu anlamamı sağladı. Yada daha doğru bir ifadeyle aslında yalnızlığın insan için varoluşsal bir olgu olduğunu kavradım. Özgün, bireysel varoluşumuzu oluşturmak istiyorsak öyle bir yerde öyle bir şekilde yaşamalıyız ki hiç bir varoluş süreci yaşanmasın kendimizinkinden başka. Yani insan varoluşu öyle sancılı bir süreç ki, hem sosyal bir varlık olacaksın hem de varolacaksın. Şunu söyleyebilirim ki ''toplum Sözleşmesi'' imzalandığından beri daha az varoluyoruz, daha çok varediliyoruz. Yalnızız, iliklerimize kadar işliyor soğukluğu, ama ne varız ne de yok. Bir tercih yapmalıyız yalnızlaşıp taşlaşacak mıyız, yokoluşa mı sürükleneceğiz, varoluşumuzu özgürce inşa mı edeceği yoksa insan sıcaklığına mı sığınacağız? Aslında varoluşu tersyüz etmek benim yaptığım. Ama ne yazık ki çift boyutlu bir süreç varoluş ve kaçamıyor insan hiçbir boyutta varolmaktan. İstesekte istemesekte insanların içinde de olsak onlardan kaçsakta varoluyoruz. İnsanlardan uzaklaşsakta insanlığımızdan da kaçamayız ya. Nafile bir yazı oldu yine, yine kendi kendimi alt ettim. Görüşmek üzere.....

7 Temmuz 2007 Cumartesi

İşte Benim Favori Rubaim

389. Akılla bir konuşmam oldu dün gece; Sana soracaklarım var, dedim; Sen ki her bilginin temelisin, Bana yol göstermelisin. Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? Birkaç yıl daha katlan, dedi. Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü. Evi barkı olmak nedir? dedim; Biraz keyfetmek için Yıllar yılı dert çekmek, dedi. Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim; Kurt, köpek, çakal, makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim; Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi. Benim bu deli gönlüm, dedim; Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi. Hayyam' ın bu sözlerine ne dersin, dedim; Dizmiş alt alta sözleri, Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Hayyam'dan...

60. Öldürmek de, yaşatmak da senin işin; Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin. Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat? Beni böyle yaratan sen değil misin? 71. Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? Nerde güzel düşünceler ardında koşan? Herkes kendi kafasının kulu kölesi: Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman? 73. Yüce varlık bize bir beden verince Sevmesini öğretti her şeyden önce Sonra şu delik deşik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce. 74. Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. 80. Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa; Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa; Sonu yokluk madem bu dünyamızın Yok bil kendini, özgür ol da yaşa. 108. İnsan son nefese hazır gerekmiş: Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş. Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz: Böylece dirilirsek işimiz iş. 112. Dostum, gel yarına kanmayalım biz; Günümüzü gün edelim ikimiz. Yarın çekip gettik mi şu konaktan Yedi bin yıl önce gidenlerleyiz. 120. Dün özledim de seni coştum birden bire; Çıktım senin yerin dedikleri göklere. Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan: Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende! 155. Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik; Yüzlerce incimiz vardı delinmedik. Sersemliği yüzünden bilgisizlerin Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik. 160. Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk. Aldığın her soluğun değerini bil Bütün yaşamak macerası bir tek soluk.

6 Temmuz 2007 Cuma

LAVİNİA

LAVİNİA Sana gitme demeyeceğim Üşüyorsun ceketimi al Günün en güzel saatleri bunlar Yanımda kal Sana gitme demeyeceğim Gene de sen bilirsin Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin Sana gitme demeyeceğim Ama gitme Lavinia Adını gizleyeceğim Sen de bilme Lavinia Özdemir ASAF

YERÇEKİMLİ KARANFİL

YERÇEKİMLİ KARANFİL Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. Edip CANSEVER

MASA DA MASAYMIŞ HA

MASA DA MASAYMIŞ HA Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu.

OKUMAK

Bir kitap, bir bardak demli çay ve yağmurlu bir gökyüzü düşlüyorum uzun zamandır. Düş düşkünlüğüme rağmen çok az düş görmeye, hayalsiz kalmaya başladım. Bu çok üzücü, çok uyumaya başladım son zamanlarda. Hayallerim azaldıkça göz kapaklarım ağırlaşır oldu. Hayalsiz günler, düşsüz geceler, sıkıntılı günler ve kabuslu geceler geçirmenin ağırlığı var üzerimde. Buna bir de kitapsızlık eklenince zor zamanlar yaşıyor insan. Artık vakti geldi bir kitabın sayfaları arasında huzuru bulmanın. Kitapsız kalmayın.

2 Temmuz 2007 Pazartesi

Ah Biz Erkekler

Ah biz erkekler, hep gücün ve iktidarın peşinde koşarız bir ömür boyu. Attığımız her adım, aldığımız her karar, söylediğimiz her söz, kurduğumuz her iletişim ve tüm davranışlarımızın altında güç istemi vardır aslında. Daha da ileriye gideyim, hani o saf, temiz, zaman zaman da melankolik aşklarımız ve diğer tüm duygusallığımızında temelinde bu gücü arzulayışımız yatmaktadır. Peki neden bu kadar düşkünüz güç mücadelesine, yarışmaya ve rekabete? Aslında bir değil bir çok soru işareti barındırıyor bu soru içinde. Bu konuya pek çok farklı perspektiften bakılıp, değişik noktalara çıkılabilir. Ancak asılçarpıcı ve şaşırtıcı olan: Hayatının odağına böylesine güç istemini yerleştiren erkeğin, günün birinde tüm özgürlüğünü bir kadının kolları arasında, hem de kendi isteğiyle, hiçbir zoprlama olmadan yitirivermesidir. Düşünelim bu konuyu, nafile olsada,belkide bu bize Eros'un bir tuzağıdır. Ne diyelim '' Evleniyoruz, Mutluyuz...''